"Merak zihnin can suyudur"
Yazılı basında üçüncü sayfa haberciliği diye bir kavram vardır. Adını, gazetelerin üçüncü sayfasında yayınlanan ve ağırlıkla kaza, yangın, gasp, darp, cinsel suç, yaralama, öldürme gibi adli olayları işleyen haberlerden alır. Bu habercilik türü o denli tutmuştur ki görsel medyada, sosyal medyada da kullanılır hâle gelmiştir.
Merak etmek, diğer insanların özel dünyalarına girmek insanlık tarihi kadar eskidir. Merak zaten temel insanî duygudur fakat fazlası her şeyde olduğu gibi zarar verebilir. Bilhassa özel konular sıkıntılıdır. Kimse özelinin duyulmasını, yayılmasını pek istemez.
Aslında çevremizde olan biten hemen her şey bir haber değeri taşır ve bunun alıcı kitlesi mevcuttur. Kimi kaza haberlerine, kimi hırsızlık olaylarına, bazıları cinsellik içeren suçlara, kavgalara falan ilgi duyar.
Haberdar olma imkânı teknolojiyle beraber çoğaldı ve hızlandı. Eskiden cam kenarından ya da anahtar deliğinden yakalanmaya çalışılan olaylar, günümüzde sofralarımıza kadar servis edilmektedir. Beğenelim veya beğenmeyelim ama üçüncü sayfa haberciliğinin merak uyandıran, iç gıdıklayıcı bir tarafı vardır.
'Kim kimi kiminle bastı?' bu soruya pek azımız ilgisiz kalırız. Habercilik de son zamanlarda sıradanlaştı. Öyle ki elinde akıllı telefon bulunan herkes birer potansiyel habercidir artık. Nasıl ki 'delikli demirle' birlikte mertlik öldüyse, akıllı telefonlar da haberi öldürdü. Ya da şöyle de denilebilir. Haberi çoğalttı ama değerini düşürdü.
Haber deyince sadece ciddi devlet meseleleri ve de siyasi olaylar akla gelmesin! Her olay alıcısına göre bir haber değeri taşır. Haber mi çoğaldı duyum mu arttı? Bu soruya her ikisi de diye cevap verebiliriz. İnsan sayısı arttıkça olaylar da artar doğal olarak. Duyulması ise iletişim imkânları nisbetinde artış gösterir.
Örneğini vermeyi çok sevdiğim şöyle bir anlatı vardır: Geçmişte, büyük dağın iki farklı yamacında yaşayan aynı milletten iki farklı kabile, aynı dilin iki ayrı lehçesini konuşmuşlar. Kuş bakışı aralarında belki 30 km bulunan kabileleri ayrı lehçelerde konuşmaya iten nedir? Bu, ulaşım ve iletişim eksikliğinin sonucudur. Günümüzde ise her şeyden anında haberdar olmak çok mümkün.
İletişim imkanları dillerde ve kültürlerde aynılaşmayı hızlandırmıştır. Ortaklaşan dilde benzer haberlere erişim ve ilgi, benzer tüketim alışkanlıkları giderek artmaktadır. O halde haber dilinde ve sunuş biçiminde de bir benzeşmeden söz edilebilir.
Haberlere ve bilgiye (bilgi derken sadece gerçek temiz bilgi değil, kirli bilgidir de kastedilen) maruz kalmak hızlandı çoğaldı. Haberciler reytingi yüksek haberleri işlemek isterler. Üçüncü sayfa haberlerinin reytingi yüksektir. Kötú, negatif haberler adrenalin yükseltir daha fazla izlenir. Oysa pozitif müspet haberin çok izleyicisi yoktur.
Düşük nitelikli negatif haber-bilgi istek aldıkça, reytingi yükseldikçe, o türden yayınlar daha fazla önümüze düşmektedir. Peki bu tarz haberlerin sıkça servis edilmesi bir seçim midir yoksa kötülük mü artmıştır? Kötülük her zaman vardı. İnsanla yaşıttır kötülük. Fakat gel gör ki istek alan şarkılar gibi izlendikçe talep oldukça, arz da aynı oranda artmaktadır. Demem o ki enseyi karartmayın! Kötülüklerin hızla yayılması, alıcısının fazla olması, kötülüğün çoğaldığı anlamına gelmemelidir. Zira bu durum bir arz talep meselesidir. İzlenme isteğiyle alakalıdır. İzkenme oranı arttıkça haber sunucu, üçüncü sayfa haberciliğine yönelimi arttırmaktadır. Kötülük mü yoksa haberdar olma oranı mı çoğaldı? Bana göre kötülük artmıyor. Kötü olayların duyulma oranı artıyor. Güzel müspet olan aynı hızda yayılmıyor pek duyulmuyor sorun burada.