"Türk türkü çığırır"
Yazı başlığı meşhur türkümüzün giriş sözüdür. "Birgün mutlak öleceğim- Türkülerle gömün beni" diye devam eder ki birçok insan türküyü Güler Duman'dan tanır. Türkiye'de yaygın yanlışlar vardır. Müzik eserine 'parça' deriz mesela. Müzik eserlerini okuyucusuyla anarız. Filmleri başrol oyuncuları ile. Oysa eserlerin sahibi söz yazarları ve bestekarlardır. Filmler, yönetmenlerindir.
'Türkülerle gömün beni' türküsü Güler Duman'a ait olarak bilinir çoğunlukla. Kimileri de Hasret Gültekin'e ait diye bilir. Oysa Almancı 'Derdiyoklar Grubunun'dur türkü. İnsanlar sevdikleriyle gömülmek ister. Tarihteki mezarlar ölenlerin eşyalarıyla doludur. Yazar Coşkun Karabulut da sözcüklerle gömülmek ister. 'Beni sözcüklerle gömün' diyor yazarımız.
Türkülerde, sanat müziğinden farklı bir durum söz konusudur. Türk kültürü ağırlıkla sözlü aktarımla gelir. Yazılı gelenek zayıftır Türkler'de. Sahibi bilinmeyen eserler sayıca fazladır. O bakımdan türkülerin birçoğu anonimdir. Yani kişiden çok yöreye mal edilir. Türküler Cumhuriyet döneminde kaydı tutulmaya, notaya alınmaya ihtiyaç duymuştur. İşte bu noktada 'derleyiciler' önem kazanır.
Anadolu türkü yatağıdır. Bu coğrafyada kimse kolay kolay türkülere ilgisiz kalamaz. Derneğimizin türkü korosunda korist olarak yer aldım. Fakat koro şefimiz inatla ve ısrarla bana solo vermedi. Oysa Diyarbakır yöresinden 'fincanın etrafı yeşil' türküsünü solo okumaya niyetlenmiştim.
Türkülerle az da olsa haşır neşir olanlar, Muzaffer Sarısözen ismini mutlaka duymuştur. Ben bu ismi duymaktan da öteye gittim. Ona hayranlık beslemeye başladım. Sarısözen efsane biridir benim için, ona türkü baba derim.
Radyo dönemi köylü çocuklarının kulakları türküyle doludur. Radyo demek, ajanslar ve arkası yarınlar yanında yurttan sesler korosu demekti o dönemler. Nesiller yurttan sesler programlarıyla, türkülerle büyüdü. Muzaffer Sarısözen yurttan sesler korosunun kurucusudur da.
Onun TRT'deki odasının duvarında 'Túrk türkü çığırır' sözü asılıdır. Bu söz, o kadar sade ve etkileyicidir ki. Türk'ü ve türküyü Sarısözen kadar tanıyan bilen daha kaç kişi vardır? Sıkı bir TRT Müzik kanalı izleyicisi olan ben, okunan eserlerin sahiplerini, yöresini hep merak ederim ve yazılı anonsları dikkatle takip ederim. Türkülerin derleyici kısmında Muzaffer Sarısözen adına sıkça rastlarım.
Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı, 1937'de besteci, musiki üstadı Muzaffer Sarısözen'in zor şartlarda Anadolu'yu, köyleri gezerek yaptığı derleme çalışmalarının izini sürdü ve 6 binin üzerinde türkü kaydının dijital kopyalarını kullanıma hazır hâle getirdi.
1924 yılında Atatürk'ün emriyle kurulan Musiki Muallim Mektebi, 1936 yılında Ankara Devlet Konservatuarı ismini aldı. O tarihte Sivas'ta öğretmenlik yapan ve daha önce İstanbul Konservatuarı'nda keman eğitimi de alan, geleneksel ve dünya müzik kültürüne vakıf olan Sarısözen, Anadolu kültürüne ilişkin çalışmalar yapmak üzere Ankara Konservatuarı'na, 1937 yılında atandı.
Sarısözen, Anadolu'da kültürel çeşitlilik, bütünlük adına ne varsa hepsini tespit etmeye çalışır. 1937'den 1952'ye bütün Anadolu ayrıntılı şekilde dolaşılır. 6 bin üzerinde eser kayıt altına alınır. Derleme çalışmaları güç şartlar altında gerçekleşir. Arabalar olmadığında, gerektiğinde cihazlar eşeklerin yardımıyla taşınır. Zorluklarla eserler mum plaklara kayıt edilir. Sarısözen ülkeyi sıklıkla, 'türkülerden bir vatan' olarak niteler. Vatana türküler aracılığıyla sahip çıkmak bir görevdir.
Türkü Baba 64 yaşında, 1963 yılında en verimli çağında vefat etti. Onun bıraktığı kültürel mirası, boşluğunu kaldığı yerden öğrencileri layıkıyla sürdürürler.