Milattan Önce 500’ lerde, Atinalılar, ortak sorunlarına en iyi çözümleri bulmak için kolektif bilgi birikimini kullanmak üzere o güne kadar denenmemiş radikal bir yönetim sistemini hayata geçirdiler…
Köleler, kadınlar ve çocuklar dışında kalan özgür yurttaşların tümünün tartışmalara katıldığı, kararların ortak akılla alındığı Halk Meclisleri oluşturdular ve sistemin adına demos (halk) , krotos (güç) sözcüklerini birleştirip demokrasi dediler.
Köleler ve yabancılar dışında 100 bin yurttaşın yaşadığı Atina’ da 18 yaş üstü 40 bin erkek vardı ve bu 40 bin özgür, erkek Atinalıların tümü diledikleri vakit Meclis toplantılarına katılabiliyor, görüşlerini özgürce ifade ediyor, kararlar ortaklaşa alınıyordu…
Bir Atinalının 10 yıl süreyle kent dışına sürgün edilmesi, savaş ilanı, dış politikayla ilgili kararlar işte bu Halk Meclislerince alınıyordu..
Evet, Yunan demokrasisinde kadınların, kölelerin söz hakkı yoktu ancak sorunlara ortak akılla çözüm bulunması yöntemi pek çok sorunun sağlıklı biçimde çözümünü sağlayarak Atina’ nın yaklaşık yüz yıl süren altın çağı olarak tarihe geçti.
MÖ 411’ de Halkın iradesi oligarşiye yenik düştü ve 322’ de de Atina demokrasisi tümüyle yıkıldı.
Bugün bilim insanlarının yaptığı çalışmalar ve araştırma sonuçları; Atinalıların sezgisel olarak ortak akılla geliştirdikleri karar alma mekanizmasının en zeki bireyden daha etkili ve sağlıklı çözümler ürettiğini ortaya koyuyor…
Bilimsel araştırmalarla desteklenen bu gerçek, yozlaşan ve gittikçe halkın iradesi dışında bir avuç elite hizmet eden mevcut yönetim sistemlerinin kâğıt üzerinde demokrasi olarak tanımlansa da oligarşik yapılara evirildiği günümüzde yeni arayışları zorunlu hale getiriyor…
Günümüzde demokratik olduğu iddiasındaki pek çok ülkede sistemlerin çarpıklığı halkı umutsuzluğa sevk ediyor…
Demokrasi, oligarşilerin hegemonyasından kurtarılmaz ve halkın katılımını sağlayacak biçimde inşa edilemezse, bugün neredeyse tüm ülkelere hâkim olan akıl tutulması insanlığın sonunu getirecek bir kaotik dönemi işaret ediyor…
Vahşete dönüşen çevre yağmacılığını, gelir adaletsizliğini, küresel ısınmayı, bir avuç yöneticinin parmak uçlarında tuttuğu ve düğmeye basmaları halinde bugünkü yaşamı yok edecek nükleer tehdidi,
Hükümran zenginlerin daha da zenginleşip yoksulları kan ve gözyaşı deryasında boğan savaşlara karar veren liderlerin hayatımızla kumar oynadığı sistemlere farklı isimler koyulabilir ancak bunların hiçbirinin demokrasiyle ilgisi olmadığı açık…
Ortak akılla katılımcı demokrasiyi inşa etmeye çalışan Tayvan yeni arayışların bir bölümüne ilham verecek adımlar atmasıyla ilginç açılımlara sahne oluyor…
Örneğin son on yılda yeniden ele alınan eğitim müfredatı, 6 yaşından itibaren küçük bireylerin ortaklaşa çalışarak üretmelerini, ortak iyiliği ve ortak akılı geliştirmelerine yönelik düzenlemeleri içeriyor…
Pek çok ülke yönetimini rahatsız edecek ve katılımı en üst düzeye çıkarıp ortak akılın karar verme mekanizmalarında öne çıkacağı dikkat çekici çalışmalar da yok değil…
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde Mark Klein ve çalışma arkadaşları tarafından geliştirilen çevrimiçi bir kolektif zekâ aracı olan Deliberatorium bu alanda umut verici yöntemler vaat ediyor…
Deliberatorium’ un çalışma yöntemi aslında çok basit:
Katılımcılara bir sorun sunuluyor ve onlardan çözümler önermeleri isteniyor.
Oluşturulan yapay zekâ destekli platformda yer alan herkes tüm önerileri görebiliyor, önerileri olumlu olumsuz yanlarıyla tartışıyor, argümanlar her olası çözümle birlikte oluşturulan havuzda toplanıyor…
Her katılımcı ortaya koyduğu görüşleri üzerinde dilerse iyileştirmeler ekleyebiliyor, ancak başka bir kişinin yazdıklarına müdahale edemiyor veya silemiyor. Katılımcılar sergilenen argümanları derecelendiriyor ve sonunda, tercih edilen çözümü işbirliğinin ortak önerisi olarak uygulama mekanizmalarının önüne koyuyor…
Somut bir örnek;
Diyelim ki, sera gazı emisyonlarının nasıl azaltılacağı sorununu tartışıyoruz.
Katılımcılardan biri karbon vergisi önerebilir, bir başkası ise kota koyulmasını..
Bir sonraki aşamada önerilen çözümlerin yarattığı tali sorunlara geliyor sıra (örneğin karbon vergisi koyulacaksa bunun hangi oranda olacağı, yüksek ve düşük vergilerin artıları eksileri)…
Sonuçta soruların ve cevapların iç içe geçtiği, tüm görüşlerin çevrili olduğu konu tabanlı "karar verme haritası" çıkıyor ortaya…,
Çalışmayı yürüten Klein projeyi anlatırken "farklı görüşlerle zenginleşen havuzun, çözümler bulmayı kolaylaştırdığını, üstelik çok fazla tartışılmamış fikirlerin de kayda geçmesinin ileride yararlanılacak birikim anlamına geldiğini” savunuyor...
Deliberatorium’ da şimdilik moderatör olarak bir insan gözetim sağlıyor, yakın zamanda yapay zekâ üstlenecek tartışmaları yönetmeyi.
Deliberatorium üzerinde çalışılan bir sistem olsa da, pratikte denendiği alanlarda oldukça başarılı sonuçlar alındı..
Örneğin Siemens ve BP gibi şirketler ve İtalya Demokrat Parti’ de test edilirken platformda bir araya gelen yüzlerce şirket çalışanı veya parti üyeleri, günler sürecek çalıştaylar yerine çok daha verimli ve ortak akılla ortaya çıkan fikirlerini, önerilerini birkaç saat içinde deklare edip karar vericilere ışık tuttular…
Azgın azınlıkların hükümranlığına dönüşen günümüz demokrasisi, bilişimden beslenen bilgi çağında ne yöne evirilecek sorusuna yanıt vermek şimdilik güç ancak ortada duran tablo o kadar kötü ki, nasıl şekillenirse şekillensin mevcuttan daha iyi olacağını tahmin etmek zor değil…
Örneği Bulgaristan gibi Antik Yunan demokrasisinin doğduğu coğrafyada yer alan bir ülkenin son yıllardaki seçim tablosuyla vererek noktalayayım makaleyi:
6,5 milyon nüfusa sahip Bulgaristan’ da son yapılan seçimlerde katılım oranı %30’ larda kalırken birinci çıkan Parti 530 bin (yüzde 26) oy aldı…
Bir başka ifadeyle 6,5 milyon nüfuslu ülkeyi yönetmeye talip olan GERB partisinin genel temsil oranı yüzde 10’ un da altında…
Yüzde 8’ e kadar düşmüş destekle ülke yönetecek, AB Parlamentosuna temsilci gönderecek, vergi toplayacak ve halkın kaderini etkileyecek her türlü kararı alabileceksiniz…
Kağıt üzerinde demokrasi gibi görünse de bunun adı demokrasi değil, başka bir şey…