" Hayret, yerini hayranlığa bırakır. Hayranlık teslimiyete" Cemil Meriç
Cemil Meriç'in yukarıdaki sözü günümüzü çok güzel özetliyor. Düşmana hayranlık duyulur mu? Kimse kabullenmese de içten içe bunun böyle olduğunu düşünüyorum. Medya kanallarını gezdiğinizde ne demek istediğim çok kolay anlaşılır.
Neredeyse bir yıla yakın süredir Gazze katliamıyla, İsrail ile yatıp kalkıyoruz. Elbette insanlık dramını gündemde tutmakta yarar var. Fakat gündemde tutacağım derken, kurbanlara hiçbir faydan dokunmuyorsa, bu zamanla zalimi meşrulaştırmak anlamı taşır.
Öyle ya ' bakın bakın adamlar nasıl öldürüyor, hangi silahları, teknolojiyi, hangi istihbaratı kullanıyor' diye diye meselenin özünü kavrayamayan kitlelerde alttan alta endişeyle karışık bir hayranlık uyanır. Ne güzel demiş üstad, 'hayret, hayranlığa hayranlık teslimiyete dönüşür' diye.
Ekran başındaki insanların haleti ruhiyelerinin tam da böyle olduğunu düşünüyorum. Haberleri aktarış biçiminin başka yolları denenmelidir. Sürekli düşmanın üstünlüğünden ve kazanımlarından bahsetmek zamanla neye dönüşür?
Şu 'vaat edilmiş topraklar' konusu can sıkıcı. Mikrofonu eline alan ondan dem vuruyor. Biliyorsunuz vaat edilmiş -Yahudilere Tanrının vaat ettiğine inanılan- topraklar Türkiye'nin bir kısmını da içine alıyor. Tüm Yahudiler tabii ki aynı görüşte değil. Ama şimdiki hükümetleri ve Siyonistler bu emel peşinden gidiyorlar.
İsrail kuzeye doğru yöneldikçe bizim TV yorumcuları hep bir ağızdan 'sıra bize doğru geliyor' algısını oluşturuyorlar. Bunların ne kadarı bilinçle yapılíyor bilinmez fakat kamuoyunda en azından yanlış algı yaratılıyor. 'Her şeye hâkim muktedir İsrail, bize doğru ilerliyor' havası doğuyor.
Her şeyde olduğu gibi teslimiyet de algıda, zihinde başlar öncelikle. Topal Seval adında komşu kızı vardı. Kıza herkes topal Seval derdi. Yıllar sonra hekim muayenesinde kızın topal olmadığı anlaşıldı. Hekim, 'siz çocuğa sürekli topal dediğiniz için o da topallamış, yoksa bunda bir arıza yok' demişti.
Bizim durumumuz da biraz topal Seval'a benziyor. 'İsrail ha geldi ha geliyor, ilerliyor şurayı aldı burayı bombaladı' sızlanmalarının sonu nereye varır? Ben buna teslimiyetçilik derim ki hafızamıza son iki asırdır iyice yerleşmiştir.
Düşmanı gözünde büyütmek onun namını çoğaltmak maksatlı değilse bile, aşağılık kompleksinin tezahürüdür. Zaten zihninde kabullendiğin düşüncelerin zamanla gerçekleşme gibi bir huyu vardır. Ayrıca dúşman gücünü kendinden mi alıyor? Yoksa içerideki hainler ve işbirlikçilerden mi? 'Hırsız içerdeyse kapı kilit tutmaz.' O halde en başta bunu kesmekte yarar var.
Dediğim gibi haber verme, tartışma programı formatlarında değişikliğe gitmek gerekiyor. Ekranlara çıkanlara öncelikle bunun eğitimi verilmeli veya onlara en azından program öncesinde hatırlatmalarda bulunmanın çok faydası dokunacaktır.
Yorumcular acilen aşağılık kompleksi modundan, teslimiyetçi düşünceden, katiline aşık olma sendromundan bir an evvel çıkmalıdır.