SİTESOL1
SİTESAĞ1
Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

AB'NİN SONU

"Gücün en büyük testi, onu kontrol edebilmektedir"   Geçen haftadaki 'haçlı seferi' başlıklı yazıma Çin ve Rusya etkilerine değinilmemiş olmasından dolayı eleştiri geldi. O yazı adından da anlaşılacağı üzere, olası bir haçlı seferini anlatmaya çalışıyordu ki haçlı seferinde Çin'in ve Rusya'nın dâhili yoktur. Elbette genel dünya politikası Çin'siz, Rusya'sız şekillenemez. Çin de Rusya da ekonomik ve askerî bakımdan birer dünya gücüdür.   Haçlı seferi ancak, Avrupa Birliği sonrası Avrupa'sında Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere'de Hristiyan değerlerini esas alan, askeriyesini güçlendirmiş, sağ tendenzli, milliyetçi hükümetlerin iş başına gelmesiyle ve bu devletlerin şimdiki ABD politikalarıyla uyumlu hareket etmeleriyle mümkündür. Günümüzde bir haçlı seferi olacaksa bu, ABD -Avrupa işbirliğiyle daha mümkündür.   Dikkat ediniz Avrupa Birliği ertesinde diyorum. AB dağılmadıkça bir haçlı seferi ihtimalinden kolay kolay söz edilmez. Çünkü AB aygıtı hızlı, büyük kararlar alamaz. Ortak hayati politikalar geliştiremez. AB ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda belli güce erişmişse de askeri bakımdan bir cücedir. Önemli konularda -Ukrayna meselesi gibi- ortak sonuçlara ulaşamaz. Bu, son yıllarda iyice belirginleşmiştir.   Güvenlikçi politikaların öne çıktığı, hukukun geri plana atıldığı dönemde askerî açıdan caydırıcılık önemlidir. AB, NATO şemsiyesi altında güvenliğini ABD'ye havale etmiştir. Fakat gelinen noktada ABD'nin, Avrupa'nın güvenliğine harcayacak ne parası ne de niyeti vardır.   Avrupa devletleri hızla savunma harcamalarını arttırmak zorundadır. Savunma harcamalarındaki artış, halkın refahına ve ortak AB değerlerine harcanacak paranın azalması demektir. Refah payı düşen halklar daha milliyetçi, radikal söylemlere yönelir. Ülkelerindeki sol, liberal, küreselci hükümetleri iktidardan uzaklaştırır.    ABD'nin Ukrayna'yı ortada bırakması, Rusya ile anlaşıyor izlenimi vermesi ve de Avrupa'nın güvenlik kanadından çekiliyor olması, Avrupa devletlerini panikletti. Çünkü ABD'nin birinci önceliği kendi ülkesindeki krizleri çözmek, borç girdabından çıkmak, yeni gelir getirici politikalara yönelmektir.    ABD bu dönemde önceliği Çin ile ekonomik alandaki mücadeleye vermek istemektedir ve buna mecburdur. Çin ile mücadelede önceliği Avrupa'ya değil, Rus -Çin işbirliğini kırmaya vermelidir. ABD Rusya'yı yanına çektiği oranda -BRİCS'i zayıflatmak dahil- Çin ile daha kolay başedecektir.   Rusya -ABD yakınlaşması hem AB hem de Türkiye için riskler barındırır. Türkiye'nin riskleri ayrı yazı konusudur. Bugün AB'den devam edersek, son gelişmeler AB'de sonunun başlangıcına işaret ediyor. İşler kötüye gittiğinde herkes kendi can derdine düşer.    Küreselci, sol, liberal dediğimiz politikaların önümüzdeki dönemde fazla alıcısı bulunmayacaktır. Öncelik güvenlikçi politikalara, ulusal yapıların tahkim edilmesine verilecektir. Para bulmak, borçları yönetmekle birlikte askeriyeyi sağlam tutmak gerekecektir. Ülkeler ortak değerler, hedefler yerine milli çıkarları yeğleyecektir.    Böyle bir dünyada AB gibi hantal, yolsuz, para yutan, bezdiren, zaman kaybettiren yapılara yer kalmayacaktır. ABD de kendi içinde AB benzeri bir hantallık, çürümüşlükle karşı karşıyadır. ABD hem kendi ülkesindeki verimsiz yapıyı bitirmek hem de dünya sathındaki para yutan, getirisi olmayan operasyonlardan kaçınmak zorundadır ki aksi durumda oradaki federal yapı da dağılma sürecine girecektir.   Ayrıca Euro Bölgesi öyle sanıldığı kadar zengin değildir. Borç bakımından dünyada üçüncü büyük borç yüküne sahiptir. AB ne ekonomik, sosyal ne de askeri bakımdan sürdürülebilir değildir. AB'nin dağılacak olması Türkiye'nin önemini arttıracak olsa da uzun vadede güçlü Avrupa ulus devletleriyle çatışma riskini arttıracaktır.
Ekleme Tarihi: 25 Şubat 2025 - Salı

AB'NİN SONU

"Gücün en büyük testi, onu kontrol edebilmektedir"

  Geçen haftadaki 'haçlı seferi' başlıklı yazıma Çin ve Rusya etkilerine değinilmemiş olmasından dolayı eleştiri geldi. O yazı adından da anlaşılacağı üzere, olası bir haçlı seferini anlatmaya çalışıyordu ki haçlı seferinde Çin'in ve Rusya'nın dâhili yoktur. Elbette genel dünya politikası Çin'siz, Rusya'sız şekillenemez. Çin de Rusya da ekonomik ve askerî bakımdan birer dünya gücüdür.
  Haçlı seferi ancak, Avrupa Birliği sonrası Avrupa'sında Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere'de Hristiyan değerlerini esas alan, askeriyesini güçlendirmiş, sağ tendenzli, milliyetçi hükümetlerin iş başına gelmesiyle ve bu devletlerin şimdiki ABD politikalarıyla uyumlu hareket etmeleriyle mümkündür. Günümüzde bir haçlı seferi olacaksa bu, ABD -Avrupa işbirliğiyle daha mümkündür.
  Dikkat ediniz Avrupa Birliği ertesinde diyorum. AB dağılmadıkça bir haçlı seferi ihtimalinden kolay kolay söz edilmez. Çünkü AB aygıtı hızlı, büyük kararlar alamaz. Ortak hayati politikalar geliştiremez. AB ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda belli güce erişmişse de askeri bakımdan bir cücedir. Önemli konularda -Ukrayna meselesi gibi- ortak sonuçlara ulaşamaz. Bu, son yıllarda iyice belirginleşmiştir.
  Güvenlikçi politikaların öne çıktığı, hukukun geri plana atıldığı dönemde askerî açıdan caydırıcılık önemlidir. AB, NATO şemsiyesi altında güvenliğini ABD'ye havale etmiştir. Fakat gelinen noktada ABD'nin, Avrupa'nın güvenliğine harcayacak ne parası ne de niyeti vardır.
  Avrupa devletleri hızla savunma harcamalarını arttırmak zorundadır. Savunma harcamalarındaki artış, halkın refahına ve ortak AB değerlerine harcanacak paranın azalması demektir. Refah payı düşen halklar daha milliyetçi, radikal söylemlere yönelir. Ülkelerindeki sol, liberal, küreselci hükümetleri iktidardan uzaklaştırır. 
  ABD'nin Ukrayna'yı ortada bırakması, Rusya ile anlaşıyor izlenimi vermesi ve de Avrupa'nın güvenlik kanadından çekiliyor olması, Avrupa devletlerini panikletti. Çünkü ABD'nin birinci önceliği kendi ülkesindeki krizleri çözmek, borç girdabından çıkmak, yeni gelir getirici politikalara yönelmektir. 
  ABD bu dönemde önceliği Çin ile ekonomik alandaki mücadeleye vermek istemektedir ve buna mecburdur. Çin ile mücadelede önceliği Avrupa'ya değil, Rus -Çin işbirliğini kırmaya vermelidir. ABD Rusya'yı yanına çektiği oranda -BRİCS'i zayıflatmak dahil- Çin ile daha kolay başedecektir.
  Rusya -ABD yakınlaşması hem AB hem de Türkiye için riskler barındırır. Türkiye'nin riskleri ayrı yazı konusudur. Bugün AB'den devam edersek, son gelişmeler AB'de sonunun başlangıcına işaret ediyor. İşler kötüye gittiğinde herkes kendi can derdine düşer. 
  Küreselci, sol, liberal dediğimiz politikaların önümüzdeki dönemde fazla alıcısı bulunmayacaktır. Öncelik güvenlikçi politikalara, ulusal yapıların tahkim edilmesine verilecektir. Para bulmak, borçları yönetmekle birlikte askeriyeyi sağlam tutmak gerekecektir. Ülkeler ortak değerler, hedefler yerine milli çıkarları yeğleyecektir. 
  Böyle bir dünyada AB gibi hantal, yolsuz, para yutan, bezdiren, zaman kaybettiren yapılara yer kalmayacaktır. ABD de kendi içinde AB benzeri bir hantallık, çürümüşlükle karşı karşıyadır. ABD hem kendi ülkesindeki verimsiz yapıyı bitirmek hem de dünya sathındaki para yutan, getirisi olmayan operasyonlardan kaçınmak zorundadır ki aksi durumda oradaki federal yapı da dağılma sürecine girecektir.
  Ayrıca Euro Bölgesi öyle sanıldığı kadar zengin değildir. Borç bakımından dünyada üçüncü büyük borç yüküne sahiptir. AB ne ekonomik, sosyal ne de askeri bakımdan sürdürülebilir değildir. AB'nin dağılacak olması Türkiye'nin önemini arttıracak olsa da uzun vadede güçlü Avrupa ulus devletleriyle çatışma riskini arttıracaktır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve mersindesonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.