"Ve Filistinli tarihini yazıyor,
teknolojinin karşısında,
dişiyle tırnağıyla,
bir halk katlediliyor
-yok etmek olasıymış gibi-
medeniyetten tıs yok,
söylenecek söz çok,
söylemek hünermiş gibi"
Osmanlı padişahı Sultan Selim 1516'da Memlük devletini yıktığında binlerce yıl akan kanın durdurulacağı sanılmıştı.
İran Asur Roma Mısır ve Makedonya devletlerinin egemenliği altında iken de kan gölüydü Filistin toprakları.
4 halife döneminde Halid Bin Velid 634 yılında bizanslıları kovarken de kandıracak sanılmıştı.
Ondan 4 yıl sonra Kudüs'e giren Hz Ömer kudüs' lülere tam bir din özgürlüğü güvencesi verirken de barış geldi hayaline kapılmıştı insanlar…
1097 yılında 40 gün süren bir savaştan sonra Haçlı ordularının eline geçti Kudüs..
Doğudaki zenginliği ve kutsal toprakları ele geçirmek için binlerce kilometre ötedeki Filistin'e akın düzenleyen Haçlı orduları bölgedeki siyasi boşluğu çok iyi değerlendirdiler…
Kudüs'ü 89 yıl işgalleri altında bulunduran Haçlı orduları egemenliklerini pekiştirme amacıyla tam bir katliam gerçekleştirdiler…
İslam dünyası binlerce kilometre öteden gelerek kendilerince de kutsal sayılan toprakları kana bulayan Haçlı ordularının akıttığı kanı asla unutmadı…
1186'da Kudüs’ ten Haçlı ordularını kovmak ise efsanevi Komutan Selahattin eyyubi’ ye kısmet olacaktı…
İşte bu topraklar 1516'da asırlar sürecek en azından kavgasız huzur içinde geçecek yüz yılları Sultan Selim ile yakaladıklarını sandılar…
Tam dört yüz yıl sürecek kansız savaşsız geçen bir altın dönem..
Osmanlı imparatorluğu çökünce 1918'de İngiliz emperyalizmi devreye girdi.
Bugün bölgede yaşanan olayların temelinde Filistin topraklarının her üç din içinde Kutsal Topraklar olarak görülmesi ve üç dine mensup kesimlerin hak iddia etmesidir.
Ancak Siyonist görüşün savunucuları sentetik İsrail kurulduktan sonra bu kutsiyeti barış ve huzur içinde korumak yerine, diğer halkları yok etmeyi hedefleyen politika izlediler…
Siyonist düşünceye göre Yahudiler Allah tarafından seçilmiş üstün bir ırktı ve diğer tüm dünya halkları Yahudilere boyun eğmekle yükümlüydü…
Siyonizm için üstün ırk inancı kadar ‘vaat edilmiş topraklar’ inancı da son derece önemliydi…
Bu inanca göre Yahudiler Allah'ın kendilerine vaat ettiği kutsal toprakları da yaşamalıdırlar…
Siyonistlere göre, Nil’ den Fırat’a kadar uzanan bölgeyi içine alan bu kutsal toprakların merkezini ise başta Kudüs olmak üzere Filistin toprakları oluşturur…
Ve Siyonizm vaat edilmiş topraklarda yaşamanın Yahudiler adına en doğal hak olduğuna inanır, buna engel olmak isteyenlere karşı da her türlü şiddet ve baskı mubahtır..
Bir zamanlar Bölgeyi Siyonizm’i kullanarak kontrol altında tutacağını ve o toprakların zenginliğini sömüreceğini sanan İngiltere bile hesaplarında yanılmıştır…
Kutsal Topraklar bugünkü kan ve gözyaşına durup dururken gelmedi...
Bir yandan ekonomik açıdan gelişen, büyüyen, zenginleşen İsrail, yanı başında yoksul, aç, işsizlerle dolu Filistin...
Nefretin büyüttüğü çocukların her biri bugün artık birer canlı bombadır.
Petrolü olmayan, çöl ortasındaki İsrail ABD desteği ile gelirini 2001 yılında 19 bin dolara çıkarırken, Filistin' in bazı bölgelerinde bin, Gazze' de ise 550 dolara düşmekte...
Aynı coğrafyada, aynı toprak parçasındaki böyle bir dengesizlikten istikrar ve barış çıkmaz, ancak kavga ve şiddet doğar..
İşgal altındaki topraklardaki Filistinlilerin çoğunun İsrail' de işçi olarak çalışıp ekmeklerini kazanmaya çalıştıkları dönem Ariel Şaron' un başbakan olmasıyla artık sona ermiştir…
Dünyada onuru ayaklar altında çiğnenen, ekmeği çalınıp işi elinden alınmış, ölüme gülerek giden insandan daha güçlü bomba yoktur.
İsrail şimdi bu ölüme gülerek koşanları tek tek yok edeceğini sanıyor.
Dünya bu tür hesapların geri teptiği sayısız örneklerle doludur.
Rüzgar eken sonunda hep fırtına biçmiştir..
Abdullah Ayan 2 Nisan 2002 (Haberci Gazetesi)