Onu en son dün, hastane odasında gördüm.
Bilinci kapalıydı.
O an tabii ki bilemiyordum ama bu aslında bir vedaymış. Fiziki olarak son temasımızmış.
Sol elini elime aldım. Sıcaktı ve hafiften terli...
O güzelim elini öptüm ve hızlıca odadan çıktım. Daha fazla kalamazdım; o her zaman ışıklar saçan güzel yüzüne bakamazdım...
Buna kudretim yetmezdi...
*
O, Atilla Toroğlu'ydu...
O, benim canım, iyiler iyisi, güzeller güzeli Atilla Abimdi...
*
Ona son dokunuşumdan sadece bir gün sonra, bu sabah, beklediğim fakat kabul edemediğim o meşum haber geldi. Belki yanlış bilgidir diye bir umutla damadı, değerli dostum Yakup Ersoy'u aradım. Maalesef haberi doğruladı ve "Mehmet, son görenlerden oldunuz" dedi.
Artık söz bitmişti...
Atilla Abim bizlere veda etmiş ve sonsuzluğa ulaşmıştı...
*
Atilla Toroğlu...
92 yıllık uzun ve güzel bir yaşamın ardından bizlerden ayrıldı.
Geride o kadar muhteşem ışıltılar saçan yaşanmışlıklar ve hatıralar bıraktı ki tümü de onsuz hayatımızda sarılacağımız teselli kaynakları olacaklar.
*
Hangi birini hatırlamalı bilmem ki...
Pek çok yazımdan sonra yazdığı harika yorumlar ve açtığı nezaket dolu telefonlar...
Mihrican'a yaptığımız ziyaretlerdeki tadı daima hafızalarımda yer alacak olan sohbetlerimiz...
Herhangi özel bir gün beklemeksizin onu özlediğimde açtığım telefonlarda duyduğum o gülen sesi...
Ustalığıyla beni yendiği tavla oyunumuz esiri oynarken gösterdiği maharet ve zarafet...
Sohbetlerimizde hatırını sorduğumda, acıları olduğunu bilmeme rağmen, o hiç şikâyet etmeyen tavrıyla "Mehmet'ciğim yaşlılık işte, bugünüme çok şükür" diyen tevekküllü ve sabırlı hâli...
İki sene önce, ileri yaşına rağmen beni kırmayarak yayladaki evimizi onurlandırması ve değerli büyüğüm Prof. Dr. Uğur Ersoy Hocamız, sevgili eşim Pelin'in amcası değerli büyüğümüz Yılmaz Gökçel ve sevgili abim Dr. Mehmet Nane ile birlikte çilingir soframızda içtiğimiz rakı ve yaptığımız eşsiz değerdeki sohbet...
Uğur Hocamla ikisine yaptığım Mihrican ziyaretlerinde, Atatürk Mersin'e geldiğinde Atilla Abimin babası İstiklâl Harbi kahramanı belediye başkanımız rahmetli Mithat Toroğlu ile birlikte Uğur Hocamın babası rahmetli Yakup Ersoy'un bahçesine gitmelerini... Atatürk'ün kendi elleriyle portakal soymak için çakı istediğinde uzatılan çakılar içinde Mithat Bey'in çakısını seçmesini ve Atilla Abimin eşsiz ve aziz bir hatıra olan bu çakıyı kutsal bir emanet olarak muhafaza etmesini tatlı tatlı anlatması...
Yine Atatürk'ün Mersin'i ziyaretinde Atilla Abimlerin Çamlıbel'de, şu anda Toroğlu apartmanının bulunduğu müstakil evlerini ziyarete gitmesini ve o yüce insanı kahve içerken görmesini harika sürükleyici üslûbuyla hikâye etmesi...
Benim çocukluğumda hâlâ yıkılmamış olan o evi hatırlayamadığımı söylediğimde, hiç üşenmeyerek, hemen ertesi gün evlerinin fotoğrafını yollaması...
Uğur Hocamın yaylada içkili bir yemekten sonra direksiyona geçip Atilla Abimi korkutmak için bilerek sürat yapmasını anlatırken ve biz kahkahalar atarken, Atilla Abimin, "Yahu Uğur sen de sarhoştun ve arabayı dikkatsizce kullanıyordun" diye yıllardır devam eden itirazını tekrar etmesi...
Değil kelimeleri, harfleri bile yazmanın acı verdiği bu anda, onca güzel anıyı nasıl yazmalı bilemedim ki...
*
Sondan bir önceki görüşmemiz ise 15 gün önce Mihrican'daki evlerini ziyarete gittiğimizde oldu.
Ne mutlu bana ki Pelin biz sohbete dalmış ve habersizken birkaç fotoğrafımızı çekmiş.
Sohbet sırasında Atilla Abim ricam üzerine, bir kez daha ve maalesef ki son defaymış, Atatürk'ün çakı anısını anlattı.
Her defasında olduğu gibi zevkle dinledik.
Eve girerken ve ayrılırken iznini isteyip "Atilla Abi size sarılabilir miyim" dedim ve o güzel yanaklarından öptüm.
İyi ki de... İyi ki de...
*
Önce babam M. Adil Nane, sonra Mehmet Tarım Abim, kayınpederim Ahmet Gökçel, onun ardından Altan Muradi Abim...
Ve şimdi de Atilla Toroğlu Abim...
Her biri de son vedalarını yaptıklarından bu yana içimde hiç durduramadığım keşkelerle yaşıyorum.
Keşke hepsiyle çok daha fazla vakit geçirebilseydim.
Keşke...
Bu büyüklerimden her biri de beni biraz daha eksilterek bu dünyadan sessizce ayrıldılar.
Ve...
Atilla Abim de yüreğimde doldurulması imkânsız koskoca bir boşluk bırakarak gitti.
İçim yanıyor, yüreğim dağlanıyor.
Gözyaşı bu büyük acıya karşı ne yapabilir ki...
Ve... Ve...
Biliyorum ki diğer büyüklerimde yaşadığım gibi olacaktır.
Bu bir kılıç yarasıdır.
Kapandığı düşünülse de iz bırakan ve asla iyileşemeyen...
*
Onunla olmaya, onu sevmeye, ona saygımı göstermeye doyamadığım...
Ona hiç ama hiç doyamadığım biricik Atilla Abim...
Nezaketi, zarafeti; kaliteli, klas ve şık duruşuyla gerçek bir Mersin beyefendisiydi.
Kaybı sadece ailesi, dostları, sevenleri için değil, bütün Mersin için büyüktür.
Onun yerinin doldurulamaz olduğunu söylemek yetersizdir. Yerinin doldurulması imkânsızdır.
*
Mersin'in...
Kurdu kuşu ...Taşı toprağı... Ağacı böceği... Tüm insanları... Canlı cansız tüm varlıkları...
Ayağa kalkınız.
Ayağa kalkınız ve Mersin'in bu nadide, eşsiz değerdeki evlâdını ayakta selamlayarak onu son yolculuğuna uğurlayınız.
*
Bu yazıyı sadece Atilla Abimin ailesine, yakınlarına ve Mersinlilere yollamayacağım.
Mersin dışında yaşayan bazı değerli dostlarıma da göndereceğim.
Bilinsin istiyorum...
Herkes bilsin istiyorum...
Bu kâinatın, bu dünyanın, bu Mersin'inde bir Atilla Toroğlu yaşadı.
*
Atilla Abime bu yazıyla bir defa daha veda ediyorum.
Fakat bu asla bir son veda olmayacak.
Olamaz...
O, ben yaşadıkça benliğimin bir parçası olarak daima içimde yaşayacak.
Onu hep anacağım...
Onu hep arayacağım...
Onu hep özleyeceğim...
*
İyiler iyisi, güzeller güzeli Atilla Abiciğim...
Allah size gani gani rahmet eylesin.
Nurlar içinde huzurla uyuyun...