Çin’ in Tayvan’ ı ana karaya katma hedefiyle zirve yapan ‘Küresel Üretim ve Tedarik Zinciri krizi’ olarak tanımlanabilecek yeni aşama ‘dünya düzenine nizam vermeye çalışan dinamikleri ‘yeni arayışlara sevk etti.
Sorun gittikçe kontrolden çıkan ve hâsıla olarak tüm dünyanın yarattığı üretim pastasının büyük kısmını alan finans kapitali değil, refah düzeyi yüksek, orta gelir tuzağı sorununu çoktan aşmış, gelişmiş olarak tanımlanan başta ABD-AB, tüm ülkeleri Çin’ e alternatif olacak yeni üretim ve dağıtım havzaları arayışına sevk etti.
Önceki makale sonunda yer alan; “Meksika’ yı Çin’e alternatif yeni üretim ve tedarik üssü olarak potaya sokmaya çalışan ABD yanında, Rusya’ nın Ukrayna saldırısıyla sarsılan ve Çin’ e karşı da eli hayli zayıf AB ve İngiltere ne yapacak?” Sorusu işte bu nedenle önemli ve önümüzdeki dönem üzerinde en çok durulacak konu olarak karşımızda duruyor…
Tedarik zinciri anlamında Türkiye, Çin ile Avrupa arasındaki köprü rolünü üstlenebilecek ve Dubai-Rotterdam arasındaki en önemli Hub limanı oluşturma stratejisini, bugün kendi kapasitesi içinde boğulan mevcut Mersin limanı ile heba ederken, potansiyelini değerlendirme ve küresel oyuncu olarak yer alabileceği ‘Ana Konteyner Aktarma limanı’ projesini 14 yıldır erteleyip duruyor…
2009’ dan itibaren dünyanın en büyük on limanından birini hayata geçirme projesi hedefin sahibi olmasına karşı AKP tarafından bir türlü gerçekleştirilmedi…
Oysa geçen zaman, bu stratejik yatırımın ne kadar önemli olduğunu zaman içinde gelişen olaylarla gözler önüne serdi…
2011 seçimleri öncesi 12 milyon konteyner elleçleme kapasitesine sahip dünya büyükleri ile yarışacak ve sadece Mersin’ e değil ülkeye güç katacak HUB Limanı vaadi zaman içinde tozlu raflara kaldırıldı…
AKP, 2015’ ten itibaren adım adım Mersin’ i 1,5-2 milyon konteyner elleçleme kapasitesine sahip mevcut limanla avuturken, aradan geçen zaman içinde ‘Mersin Ana Konteyner Limanı’ 2018’ den itibaren Doğu Akdeniz gibi ucu açık bir meçhule kaydırıldı..
2023 seçimleri yaklaşırken AKP iktidarının ötelediği AKL projesi çok daha kapsamlı ve sadece tedarik zinciri değil aynı zamanda Akdeniz’ in en büyük üretim üssü olarak Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından ülkenin yeni kalkınma modelinin lokomotifi olarak dillendirilmeye başlandı…
Samandağı’ ndan başlayıp Mersin’ i içine alan üretim ve tedarik üssü yaratma hedefini ülkenin küresel oyuna katılması anlamında en önemli dönüşüm projesi olarak tanımlıyor Kılıçdaroğlu…
“Samandağ’dan başlayarak Mersin’e kadar olan Akdeniz havzasını, Orta Doğu’nun ve Akdeniz’in en büyük üretim üssü haline getirmeyi planlıyoruz. Ayrıca, dünyanın en büyük lojistik merkezlerinden birisi haline getirmeyi istiyoruz”
Başta verimliliği yüksek tarım özellikle de katma değeri yüksek subtropikal meyve üretiminde tüm Avrupa’ yı besleyecek havza yıllardır başta sulama projelerinin savsaklanması olmak üzere gerçek anlamda değerlendirilemeyişinin sancılarını çekiyor…
Bir yandan sulandığı ve modern anlamda üretime geçirildiği takdirde refaha erecek üretici yoksullaşma sonucu işsizler ordusuna katılmak üzere kentlere göç ederken, Toros dağlarından doğan Ceyhan-Seyhan-Berdan ve Göksu nehirleri sulama potansiyellerinin çok az bir kısmıyla toprakları sularken büyük oranda boşa akan bereket niteliğinde…
Kılıçdaroğlu’ nun dillendirdiği ülkenin gelişim ve dönüşümü anlamında faz atlatacak plan üretim üssüyle de sınırlı değil…
Üretimi besleyecek ithalat ve üretilenin dünyaya ulaşmasını sağlayacak lojistik üssü yaratma hedefini de şöyle tanımlıyor:
“dünyanın en büyük lojistik merkezlerinden birisi haline getirmeyi istiyoruz. Anadolu’dan herhangi bir fabrika, ürününü deniz yolu ile ihraç etmek istiyorsa demir yoluyla taşımak kaydıyla bütün ürünlerini, bütün yol masraflarını kamu olarak biz karşılayacağız. Böylece fabrikanın Gaziantep’te, Yozgat’ta olmasının hiçbir önemi olmayacak. Fabrika burada Mersin Limanı’ndan veya İskenderun Limanı’ndan demir yolu ile malını ihraç etmek istiyorsa nakliye masrafı kamu tarafından karşılanacak. “
Hedef gerçekleşirse, Çukurova havzası Çin’ e alternatif, Avrupa’ ya komşu güvenli bir üretim üssü, Mersin ise bölgenin lokomotifi olarak küresel tedarik zincirinin en güvenli halkası olacak…
5 milyon nüfusu barındırmakta zorlanan İstanbul’ u 15 milyon insanın betona boğulduğu bir ucube metropol haline getiren inşaat rantına odaklı katma değer yaratmayan mevcut sisteme karşı eğer Çukurova merkezli bu çılgın hamle gerçekleştirilebilirse, sadece bölgeyi zenginleştirmekle kalmayacak, doğacak cazibe merkezi sayesinde İstanbul’ dan bölgeye ters göç başlayacak…
“Projeyi hayata geçirirsek 2,5 milyon insanımızın bölgeye katılmasıyla İstanbul nüfusu azalacak ve o bölgeye büyük nüfus akını olacak. Biz, bunu yapacağız.” Diyor Kılıçdaroğlu…
Küresel gelişmelerin de desteklediği sadece hayata geçirecek iradeyi bekleyen proje, tek başına bölgeyi orta gelir tuzağından çıkarıp refaha erdirmekle kalmayacak, 15 milyonluk İstanbul’ un büyük nüfusunun bu yeni zenginlik vahasına akmasını sağlayacak…
15 Mayıs sonrası yola çıkmayı hayal ettiğimiz umuda yolculuğun yeni öyküsü bu…
Gerçekleşip gerçekleşmediğini birlikte göreceğiz…