36 yıllığına Mersin limanının işletmesini üstlenen MIP’ nin liman büyütme/genişletme amaçlı ÇED süreçleri tamamlanmış iki projesi var:
Bunlardan ilki, Mart 2020’ de son şeklini alan ÇED dosyası kapsamında; Mersin’ in dokusuna, siluetine telafisi imkânsız biçimde zarar verecek ve bir daha asla geriye döndürülemeyecek biçimde tahrip edecek olan yaklaşık 180 bin metrekarelik yeni rıhtım yapımı ve limanı derinleştirme amaçlı dip tarama operasyonu…
İkincisi ise 2023 Haziran ayında nihai şeklini alan ÇED dosyasıyla hedeflenen limandaki 20 ve 21 nolu rıhtımların uzatılması projesi…
Mevcut limanın doğu ve batısında gerçekleştirilecek iki inşaat farklı büyüklüklerde olsa da aynı denizin ve her türlü doğal koşulun ortak olduğu bölgede gerçekleştirilecek…
İki operasyonda da, dışarıdan getirilecek taş malzemesiyle doldurulacak deniz sayesinde elde edilecek yeni beton alanlar (rıhtımlar) kazanılması ve bu rıhtımlara daha büyük gemilerin yanaşması için dip taramasıyla gerçekleştirilecek liman sahasının derinleştirilmesi sağlanacak…
Liman aynı liman, deniz aynı deniz ve tüm doğal koşullar aynı olunca iki ayrı noktada gerçekleştirilecek olsa da en azından iki ÇED dosyası arasında çevresel faktör ve riskler arasında çelişkilerden uzak bir uyum olması gerekmez mi?
Soru yerinde olsa da iki dosya kapsamlı biçimde incelendiği vakit gerçeklerle dosyalarda yer alan veriler arasında kafa karıştıran karmaşık bir tablo çıkıyor karşımıza..
Hem de 2020 ve 2023 ÇED dosyalarını aynı şirket neredeyse birbirinin aynısı verilerle hazırlamış olmasına rağmen…
Örnek mi?
Limanda derinleştirme amaçlı gerçekleştirilecek dip taraması sırasında denize karışacak olan asbest tespiti…
Kansere yol açtığı artık tartışılmaz bilimsel gerçek kabul edilen asbest olgusu hakkında 2020 de kesinleşen ve Atatürk parkı önünü işgal edecek yeni rıhtımın yapımının onaylandığı ÇED dosyasında asbest konusuna denizden alınan karot örneklerinden yola çıkılarak şu ifadeyle dikkat çekiliyor:
“Yapılan karot analizlerine göre; numunelerin asbest içeriği nedeni ile riskli olduğu ve elde edilen bulgular sonucunda, malzemenin Atık Yönetimi Yönetmeliği gereğince, numunelerde beyaz asbest mineralleri olduğu için tehlikeli atık olduğu sonucuna varıldığı belirtilmektedir”
Tehlikeli atık olduğu sonucu varılan malzemenin özel olarak yetkilendirilmiş bertaraf tesislerine götürülüp orada uygun biçimde bertaraf edilmesi gerekmez mi?
Soruya yanıt yine ÇED dosyasında, bakın nasıl bertaraf edilecekmiş?
“Tarama malzemesinin deniz boşaltılması sırasında oluşması beklenen bu sediman ve bulanıklığa karşı önlem alınacak. Dip taraması ve tarama malzemesinin denize boşaltılması sırasında oluşacak kum bulutunun etkilerini önlemek veya azaltmak için silt perdeleri kullanılacak. Bunun için, kazıma/boşaltma sırasında faaliyetin gerçekleştirileceği geminin çevresi dairesel olarak bu silt perdeleri ile kapatılacak. Deniz tabanından yüzeye kadar olacak perdeler ile kazıma/boşaltma sırasında oluşan bulanıklık sadece bu alan içinde etkili olacak ve çevreye yayılmayacaktır.”
Tehlikeli atık olduğu kabul edilen asbestli malzemenin çevreye yayılmaması için ön görülen çözüm bu…
Yüreklerimizi ferahlandıran bir başka öneri müjde niyetine şöyle yer alıyor dosyada:
“analizler sonucu dip tarama malzemesinin sadece beyaz asbest içeriğinden dolayı tehlikelilik özelliği kazandığı, döküm sahası olarak planlanan yapılan analizler sonucu aynı özellikte olduğu nedenleri ile ODTÜ Deniz Bilimleri Fakültesi akademisyenleri tarafından söz konusu dip tarama malzemesinin deniz alanında depolanabileceği hakkında çalışmalar devam etmektedir. Konu ile ilgili olarak Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğüne gerekli başvurular yapılarak uygun görüş ve onay alınması halinde tarama malzemesinin belirlenen deniz alanına boşaltılması planlanmaktadır”
Şu anda MIP’ in liman derinleştirme işini üstlenen şirket liman sahasında dip taraması yapıyor ancak tehlikeli atık olduğu ÇED dosyasında açıkça kabul edilen malzemenin ne olduğu ya da olacağı, bir başka ifadeyle bizim ve gelecek nesillerin sağlığını tehdit eden asbest ‘devam etmekte olan çalışmalara havale edilmiş bulunuyor…
2018’de başlayıp 2020’ de tamamlanan limanın batı sahasındaki yeni rıhtım ve dip taraması hakkındaki ÇED dosyası ardından 18 Kasım 2021 de başlayıp 22 Haziran 2023’ te ÇED süreci tamamlanan 20 ve 21 nolu rıhtımların uzatılması projesinde bir husus dikkatli gözlerden kaçmayacak türden…
Makalenin başındaki cümleyle anlatmaya çalışayım;
“Liman aynı liman, deniz aynı deniz ve tüm doğal koşullar aynı olunca iki ayrı noktada gerçekleştirilecek olsa da en azından iki ÇED dosyası arasında çevresel faktör ve riskler arasında çelişkilerden uzak bir uyum olması gerekmez mi?”
Evet, dosyayı hazırlayan ekip bile aynı, karot numuneleri aynı limanın aynı deniz dibinden alınıyor ancak inanılması güç bir tablo çıkıyor karşımıza…
2020 ÇED dosyasının tam 82 yerinde geçen tehlikeli atık kategorisindeki asbest 2023 dosyasında tek sözcükle bile anılmıyor…
En küçük bir tespit dahi yok…
Dosyaya göre 3.262 m2 alanda 10.000 m3 dip taraması yapılacak ancak her hangi bir asbest ve benzeri tehlikeli atık söz konusu değil…
Limanın deniz tabanı aynı ancak bir tarafında söz konusu edilen asbest öbür tarafında yok…
Aklımızı zorlayan bir durumla karşı karşıyayız…
Biz uyuyoruz, ancak kent siluetini katletmekle kalmayıp deniz dibi taramasıyla uyuyan asbesti uyandıranlar, denizimizi, balıklarımızı, doğamızı risk altına sokacak adımları atanlar uyumuyor…